Psikiyatrik Hastalık mı Kişilik Bozukluğu mu?
Çoğu zaman bu iki kavramı gündelik hayatlarımızda iç içe kullanıyoruz. Hatta neredeyse hastalık diye tanımlamak dilimize o kadar yerleşmiş durumda ki, kişilik bozukluğunun ne olduğunu ve neleri içerdiğini unuttuğumuzu söylemek de mümkün. Gelin bu ikisi arasındaki farka yakından beraber bakalım.
Psikiyatrik hastalıklar dediğimiz zaman genellikle belirgin bir başlangıcı olan, seyri ve spesifik semptomları olan morbid bir süreç sonucu ortaya çıktığı düşünülen durumlardan bahsederiz. Zihinsel hastalıklar DSM ve ICD gibi büyük tanı kılavuzlarında sınıflandırılır. Bunun yanı sıra kişilik bozuklukları normal kişilik varyasyonunun bir parçası olarak görülür ve genellikle yetişkinlik boyunca istikrarlı olduğu varsayılır. Kişilik bozuklukları, düşünme, davranış ve işlevsellikteki uyumsuz kalıplarla karakterizedir.
Süreklilik ve seyir olarak daha detaylı incelersek kişilik bozuklukları uzun süreli, kronik yapılar sergiler ve genellikle ergenlik veya erken yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Bireyin düşünce, duygu ve davranış kalıpları zaman içinde değişmeden kalır. Bu durum, ilişkilerde ve sosyal işlevsellikte kalıcı sorunlara yol açabilir. Tedavi edilmesi zor bozukluklardır ve genellikle uzun vadeli psikoterapi gerektirir. Tedavi süreci, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Diyalektik Davranışçı Terapi (DBT) gibi yöntemler üzerinden ilerler, ilaç tedavisi genellikle yan semptomları yönetmek için kullanılır.
Psikiyatrik hastalıklar ise genellikle daha episodik bir seyir izler. Örneğin, depresyon ya da anksiyete gibi hastalıklar belirli bir olayın tetikleyicisi olabilir ve tedaviyle birlikte düzelme dönemleri görülebilir. Farmakoterapiye genellikle daha iyi yanıt veren durumlardır.
Belirtilerin doğasında ise kişilik bozukluklarında, bireylerin kendilik algısı ve duygusal tepkilerinin bozulduğu görülür. Empati kurma güçlüğü, sürekli değişkenlik, tutarsız davranışlar, uzun süreli kişilerarası sorunlar yaygındır. Bu kalıplar bireyin kültürel normlarından önemli ölçüde sapar. Psikiyatrik hastalıklar ise daha çok belirli bir süre boyunca ortaya çıkan semptomlarla karakterizedir. Örneğin, depresyon duygusal bir çöküntü ile kendini gösterir ve kişi bu dönemlerde düşük enerji, umutsuzluk hissi ve işlevsellikte belirgin bir düşüş yaşayabilir.
Kişilik bozuklukları erken dönem travma, olumsuz çocukluk deneyimleri ya da genetik yatkınlık sonucu ortaya çıkabilir ve belirtiler genellikle ergenlik döneminde başlar. Psikiyatrik hastalıklar ise yaşamın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir. Çevresel stres faktörleri, biyolojik ya da genetik yatkınlıklar psikiyatrik hastalıkların gelişiminde önemli rol oynar. Örneğin, travmatik olaylar, beyin kimyasındaki dengesizlikler psikiyatrik hastalıkları tetikleyebilir.
En çok merak edilen konulardan bir tanesi olan suça eğilim ve şiddet konusunda kişilik bozukluğu ve psikiyatrik hastalıkların ayrımına şu şekilde varabiliriz: Kişilik bozuklukları, özellikle antisosyal kişilik bozukluğu (ASPD) ve narsistik kişilik bozukluğu gibi alt tiplerde, suça eğilim ve şiddet davranışları sıkça görülür. Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler, genellikle toplumsal normlara uymakta zorlanırlar ve tekrarlayan yasa dışı davranışlar sergileyebilirler. Bu bireylerde empati eksikliği, dürtü kontrol bozukluğu ve pişmanlık duymama gibi özellikler şiddet ve suça yönelimi artırabilir. Psikiyatrik hastalıklar ise genel olarak şiddet eğiliminden ziyade içe dönük davranışlarla (depresyon, anksiyete, vb.) ilişkilendirilir. Şizofreni gibi psikoz bozukluklarında şiddet eğilimi olabilse de bu durum nadirdir ve çoğu zaman semptomların kötüleştiği dönemlerde ortaya çıkar. Psikiyatrik hastalıklar suça yönelimden çok, bireyin kendi içsel dünyasında yaşadığı mücadelelerle ilişkilidir.
Pedofili, bir cinsel sapkınlık bozukluğu olarak değerlendirilir ve DSM-5'te "parafililer" başlığı altında sınıflandırılır. Bu durum, cinsel çekim nesnesinin çocuklar olmasıyla karakterizedir. Pedofilinin çoğu zaman antisosyal kişilik bozukluğu veya narsistik kişilik bozukluğu ile birlikte görülebildiği kaydedilmiştir, ancak bu her zaman böyle değildir. Pedofilinin temelinde dürtü kontrol bozuklukları, erken çocukluk travmaları ve nörolojik anormallikler gibi faktörler rol oynayabilir. Psikiyatrik hastalıklar, genellikle pedofili ile doğrudan bağlantılı değildir, ancak bazı durumlarda psikoz ya da bipolar bozukluk gibi rahatsızlıklarda dürtü kontrol kaybı nedeniyle cinsel uygunsuz davranışlar görülebilir. Ancak bu, pedofiliden ayrılması gereken farklı bir klinik tablodur.
Psikopati, bir antisosyal kişilik bozukluğu alt türüdür ve empati eksikliği, manipülatif davranışlar, derin duygusal boşluk ve pişmanlık duymama gibi belirtilerle tanımlanır. Psikopat bireylerde şiddet ve suça eğilim yüksektir, ancak bu eylemleri stratejik bir soğukkanlılıkla ve planlı şekilde gerçekleştirme eğilimindedirler. Beyin taramaları, psikopat bireylerde duygusal işleme ve sosyal kuralları değerlendiren beyin bölgelerinde anormallikler olduğunu göstermektedir. Psikiyatrik hastalıklar tarafından incelememiz gerekirse şizofreni ya da bipolar bozukluk gibi hastalıklarda da suça eğilim olabileceği düşünülse de bu genellikle bireyin psikotik semptomlarından kaynaklanır ve planlı ya da stratejik değildir. Psikiyatrik hastalıklar çoğunlukla bireyin dış uyaranlara karşı verdiği tepkilerle bağlantılıdır ve suça eğilim psikopatiye kıyasla daha azdır.
Kişilik bozukluklarında, özellikle antisosyal ve narsistik bozukluklarda, empati eksikliği dikkat çeker. Bu bireyler başkalarının duygularını anlamakta zorluk çeker ve manipülatif davranışlar sergileyebilir. Psikiyatrik hastalıklarda ise bu tarz empati eksikliği yaygın değildir; depresyon ya da anksiyete hastaları başkalarının duygularını anlayabilir, ancak kendi duygusal sıkıntıları nedeniyle tepki vermekte zorlanabilir.
Beyin yapısı ve nörolojik etkiler incelendiğinde ise psikopati ve antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerde beyin yapısında, özellikle amigdala ve prefrontal kortekste, işlev bozuklukları gözlenmiştir. Bu durum, empati eksikliği ve riskli davranışları açıklayabilir. Psikiyatrik hastalıklarda ise beyin kimyasındaki dengesizlikler (örneğin dopamin ve serotonin seviyeleri) hastalığın seyrinde önemli rol oynar. Antidepresanlar ve diğer ilaçlar bu dengesizlikleri düzeltmek için etkili olabilir.
İçgörü ve gerçeklik algısında ise Kişilik bozukluğu olan bireyler, kendi davranışlarının yanlış olduğunu kabul etmekte zorlanabilirler ve genellikle düşük içgörü gösterirler. Bu durum tedaviye dirençle sonuçlanabilir. Psikiyatrik hastalıklar ise, özellikle depresyon ve anksiyete gibi durumlarda, bireylerin kendi semptomlarını fark edip yardım aramasına yol açabilir. Ancak psikotik bozukluklarda bireyin gerçeklik algısı tamamen bozulabilir.
Sonuç olarak, kişilik bozuklukları daha kalıcı ve sabit yapılar sergilerken, psikiyatrik hastalıklar genellikle daha episodik ve tedaviye daha açık durumlar olarak karşımıza çıkar. Her iki durumda da bireyin yaşam kalitesi ve sosyal işlevselliği üzerinde derin etkiler yaratabilir, ancak bu etkiler belirtilen faktörlere bağlı olarak farklı şekillerde ortaya çıkar.
Ara
Psikiyatrik Danışmanlık
Tıbbi Danışmanlık
Son Blog Yazıları
-
-
POT Sendromu Nedir?
08 September 2025 -